Neye değer vermeliyiz sizce ? Kendimize, hayallerimize,ailemize,arkadaşlarımıza veya kitaplarımıza … mı? Peki verdiğimiz değer hangisine değer ? Bunca şey arasında hangisine değer verdiğimiz için pişman olmayız? Ya da hangisine değer verdiğimiz için pişmanlık duyarız? Büyük olasılıkla arkadaşlarımıza/arkadaşlıklarımıza verdiğimiz değer bizi en çok pişman edendir! Bazen verdiğimiz değerin karşılığını alamadığımızı düşündüğümüz için, bazense yanlış insana değer verdiğimizi düşündüğümüzden hayal kırıklıklarımız. Verilen değerin karşılığının alınamamasını bir nebze anlayıp, bir parça anlatabilirim! İnsanların duyguları, düşünceleri birbirine benzese de her insanda aynı olgu aynı duygulara neden olmaz. Değer vermek de böyle; herkes değer verir ama kimsenin değer vermekten anlayışı aynı değildir. Kimisi şiirleriyle değer verir, kimisi de davranışlarıyla belli eder. İşin garip tarafı herkes, herkesin değer vermek anlayışının aynı olduğunu düşünür ve kendisi nasıl değer veriyorsa karşısındaki de tam olarak aynı şekilde değer vermelidir. Bu yüzden hiçbir insan başkasına verdiği değerin karşılığını alamaz. Ama yanlış insana değer vermek bambaşka bir boyut. Başta karşındakinin doğru kişi olduğuna karar verirsin ve kendince değerini biçip ona göre iletişim kurarsın. Karşındakine çok değer verirsen ona saatlerini az değer verirsen dakikalarını ayırırsın, hiç değer vermezsen saniyelerini bile ayırmak istemezsin. Bana kalırsa değer verme biçiminin en somut hali budur. Tabi ayrıntısına inildiğinde daha farklı kavramlarla karşılaşılır. Çünkü değer vermek başlı başına bir soyutluk ifade eder. Onu somutlaştırmak bile bir parça soyutluk gerektirecektir.
Tam olarak nerede kalmıştım? Yanlış insana değer vermeyi mi açıklamaya çalışıyordum? EVET ! Kaldığım yerden devam etmem gerekirse ; doğru olduğuna karar verip vaktini ayırdığın insan aslında doğru değilmiş?. Kulağa ironik gelen ama birçok kişinin en çok yaşadığı hatta artık klişeleşmiş bir olay bu. Değer verdiğin insan değer vermemen gereken dönüşüyor. Bazen anlık tartışmalarla, bazen büyük kavgalarla ve bazen ise yanlış anlamalarla durum şekilleniyor. Sonra öyle bir şey oluyor ki ; o değer verdiğiniz insanla karşılaştığınızda birbirinize selam bile vermeyen insanlara dönüşüyorsunuz. ve o kişi için harcadığınız vakit içinizde ufak bir pişmanlık oluşturuyor, kısa kısa kısa anılar canlanıyor beyninizde ; harcadığınız vaktin size kattığı bilgiyi, yüzünüze kondurduğu tebessümü düşünüyorsunuz. Pişman olmaktan utanıp yaşadıklarınızı bir sefer daha gözden geçiriyorsunuz. Haklı olduğunuz noktaları bilakis haksız olduğunuz noktaları da ortaya döküyorsunuz. Ve doğal olarak haklı olduğunuz noktalar ağır basıyor. Gururunuz da devreye girince haksız olduğunuz noktalar hepten hafif kalıyor. Kimin haklı kimin haksız olduğunun önemsiz olduğuna karar vermenize aklınız da, kalbinizde çınlayan kahkahalar atıyor. Gururunuza hafifçe yenik düşerek karşınızdakine tüm samimiyetinizle bir zeytin dalı uzatıyorsunuz. Ve buna rağmen uzattığınız zeytin dalı tutulmayıp, size gerisin geri iade edilince, kırgınlıklarınız ikiye katlanıyor haliyle. Ama sadece karşınızdakine değil kendinize de kırılıyorsunuz bile bile lades yaptığınız için. İnsan kendine kırıldığında ; kopuyor yüreğinin aklıyla olan bağı, yüreğinizin beynine seslenişlerine kulak asmıyor beyniniz, bu defa içiniz acımasın ve göz yaşlarınız göz pınarlarınızda kalabilsin diye. Ehh beyniniz devreye girdiğinde duygusal açıdan bakmanız zorlaşıyor. Kendinizi koruma altına alıyorsunuz içgüdüsel olarak ! Canınız yanınca daha da bir pişmanlık duyuyorsunuz yanlış insana değer vermekten. Bunu üç dört insanla daha yaşadığınızı düşününce kendinize değer vermek konusunda bir yanlış olduğu düşüncesine kapılıyorsunuz. Haksız da değilsiniz hani; sizde her kapınızı çalana kapılarınızı sonuna dek açtığınızı düşünüldüğünde, tamamen haklısınız kendinizde bir yanlış olduğunu düşünmekle. Canınız yanıyor evet, başkası için yanıyor yine evet. Ancak yine sizsiniz yanmasına sebep. Verdiğiniz değer size, kendinize zarar vermeye başladığında, değeri ortadan kaldırmayı becerebilseydiniz eğer canınız acımazdı. Ailenize, kendinize, kitaplarınıza ve hayallerinize.. aslında sadece ve sadece kendinizle ilgili olan her şeye değer verseydiniz ve diğer insanları önemsiz, ara kafa dağıtmalık insanlar olarak görseydiniz, canınız yanmazdı! Böyle yazıldığında çok bencilce gelse de tamamıyla mantıklı bir taktiktir. Kendinizi koruma konusunda oldukça etkili olup duygusallıktan yoksundur. Ne gariptir ki insan duyguları için yaşar ; mutlu olmak, sevmek, sevilmek için ve yine duyguları için üzülmeden yaşamak için, vazgeçer duygusallığından.
Neye değer vermeliyiz sizce ? Üzülmekten korkup sadece kendinizle ilgili olana mı, yoksa üzüntünün insan yaşamının bir parçası olduğunu, hataların insan için olduğunu cesurca kabullenip başka insanlara ve onlarla ilgili olanlara bunun yanında da kendinize ve kendinizle ilgili olanlara mı ? Cesur davranmak erdemlidir değil mi ? Bence öyle. Ancak aptal cesareti denilen bir gerçeğimiz daha var ; tüm cesaretin ile sadece karşındakine değer verip kendini hiç etmek, bunun bir sonucu olsa gerek.
Bana kalırsa ve itimat ederseniz ; cesur olun ama bir aptal değil ..